İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Avrupa Kapısındaki Yeni Anahtar: SKDM Nedir ve KOBİ’niz İçin Neden Hayati Önem Taşıyor?

Giriş: Değişen Dünyada Ticaretin Yeni Kuralları

Sevgili KOBİ Yöneticisi,

İş dünyası, özellikle de bizim gibi sürekli büyümeye ve ihracata odaklanan KOBİ’ler için dinamik ve zorlu bir arena. Teknolojinin hızına yetişmeye çalışırken, bir yandan da küresel ekonominin dalgalanmalarıyla, artan maliyetlerle ve yoğun rekabetle mücadele ediyoruz. Son yıllarda bu denkleme, göz ardı edemeyeceğimiz kadar güçlü bir faktör daha eklendi: İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik. Bu artık sadece aktivistlerin veya büyük şirketlerin konuştuğu bir konu değil; doğrudan bizim iş yapış şeklimizi, maliyetlerimizi ve en önemlisi en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği (AB) ile ticaretimizi etkileyen somut bir gerçekliğe dönüştü.

Muhtemelen son zamanlarda kulağınıza “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması” ya da sıkça kullanılan kısaltmasıyla SKDM (İngilizce’deki karşılığı CBAM – Carbon Border Adjustment Mechanism) terimi çalınmıştır. Belki de “Bu beni doğrudan ilgilendirmez, bu Avrupa’daki ithalatçının derdi, benim değil” diye düşündünüz. Eğer aklınızdan böyle bir düşünce geçtiyse, bu yazıyı birkaç dakikanızı ayırıp dikkatle okumanızı rica ediyorum. Çünkü SKDM, ilk bakışta göründüğünden çok daha derin anlamlar taşıyor ve Türkiye’deki, özellikle ihracat yapan KOBİ’ler için hem ciddi bir risk potansiyeli yaratıyor hem de eğer doğru okunur ve yönetilirse önemli bir fırsat kapısı aralıyor.

Bu yazının amacı, teknik detaylarda boğulmadan, SKDM gibi karmaşık görünen bir konuyu, bir KOBİ patronunun, bir işletme sahibinin bakış açısıyla, en anlaşılır şekilde ele almak. Nedir bu SKDM tam olarak? Bizim ihracatımıza, maliyetlerimize nasıl yansıyacak? Sadece demir-çelik, çimento gibi büyükler mi risk altında, yoksa bizim sektörümüze de sıra gelir mi? Hammadde aldığımız tedarikçilerimiz bu işin neresinde? Bankadan kredi bulmamız zorlaşır mı, kolaylaşır mı? Ve tüm bunlardan daha önemlisi: Bu yeni ve kaçınılmaz döneme KOBİ olarak nasıl hazırlanabiliriz, hangi adımları atmalıyız?

Gelin, tüm bu kritik soruların yanıtlarını birlikte arayalım ve işletmemizi sadece bugünün değil, yarının dünyasında da rekabetçi kılacak, geleceğe taşıyacak adımları şimdiden planlamaya başlayalım. Unutmayın, değişime hazırlıklı olanlar her zaman bir adım öndedir.

SKDM Nedir? Gelin Tercüme Edelim: Avrupa Sınırında Karbon Kontrolü

Avrupa Birliği, iklim değişikliğiyle mücadeleyi en önemli önceliklerinden biri haline getirdi. Bu kapsamda, kendi sınırları içindeki sanayi tesislerine oldukça sıkı çevre kuralları ve karbon salım sınırlamaları getiriyor. AB’deki bir fabrikanın atmosfere saldığı her ton karbondioksit için bir bedel ödemesi gerekiyor (AB Emisyon Ticaret Sistemi – ETS aracılığıyla). Bu durum, doğal olarak AB’li üreticilerin üretim maliyetlerini artırıyor.

Peki, AB dışındaki, örneğin Türkiye’deki bir üretici, AB’deki kadar sıkı çevre kurallarına tabi değilse ve bu sayede daha düşük maliyetle üretim yapıp ürününü AB pazarına satarsa ne olur? İşte burada iki temel sorun ortaya çıkıyor:

  1. Haksız Rekabet: AB’li üretici, karbon maliyeti nedeniyle dezavantajlı duruma düşüyor.
  2. Karbon Kaçağı: Üretim, daha az sıkı kuralların olduğu ülkelere kayıyor ve AB’nin kendi emisyonlarını azaltma çabası küresel düzeyde etkisiz kalıyor. Yani karbon salımı sadece yer değiştirmiş oluyor.

İşte Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) tam olarak bu iki sorunu çözmek için tasarlandı. AB, basitçe şunu söylüyor:

“Ey AB dışı üretici! Benim pazarıma mal satmak istiyorsan, öncelikle o malı üretirken atmosfere ne kadar sera gazı (karbon) saldığını bana şeffaf bir şekilde beyan etmelisin. Bunu sen değil, senin malını alan AB’deki ithalatçı yapacak ama veriyi senden alacak. Eğer senin üretim sürecin, benim kendi üreticilerime uyguladığım standartlara göre daha ‘kirli’ ise, yani daha fazla karbon salıyorsa, aradaki fark kadar bir maliyeti AB’deki ithalatçı bana ödemek zorunda kalacak. Bu ödemeyi de AB ETS sistemindeki karbon fiyatlarına eşdeğer SKDM Sertifikaları alarak yapacak.”

Yani özetle SKDM, AB sınırına gelen belirli ürünlerin üretiminden kaynaklanan gömülü karbon emisyonlarını (ürünün üretimi sırasında doğrudan ve dolaylı olarak ortaya çıkan sera gazı salımlarını) fiyatlandırmayı amaçlayan bir sistem. Amaç, AB içindeki ve dışındaki üreticiler arasında karbon maliyeti açısından adil bir rekabet ortamı yaratmak ve tüm dünyadaki üreticileri daha temiz üretim teknolojilerine yönelmeye teşvik etmek.

“Doğrudan Muhatap Ben Değilim” Yanılgısı: Neden Sizi Çok Derinden İlgilendiriyor?

Evet, kağıt üzerinde SKDM’nin yasal muhatabı, raporlamayı yapacak ve gerekirse 2026’dan sonra karbon bedelini ödeyecek olan taraf, sizin malınızı satın alan AB ülkesindeki ithalatçı firma. Peki, bu durum neden Türkiye’deki ihracatçı KOBİ’yi, yani sizi, bu kadar yakından ve hatta hayati derecede ilgilendiriyor?

Cevap aslında çok basit ve ticaretin temel mantığında yatıyor: Müşteri İlişkisi ve Rekabet Gücü.

  1. Veri Sağlama Zorunluluğu (Dolaylı): AB’deki ithalatçı ortağınız, SKDM kapsamında beyan yükümlülüğünü yerine getirebilmek için neye ihtiyaç duyacak? Elbette sizin ürettiğiniz ürünün karbon ayak izi verilerine! Ürününüzün üretildiği tesisin bilgilerini, hangi üretim yöntemlerini kullandığınızı, ne kadar enerji tükettiğinizi (özellikle elektrik tüketimi ve kaynağı önemli) ve en kritik olarak, ton ürün başına ne kadar karbon emisyonu saldığınızı detaylı bir şekilde sizden talep etmek zorunda kalacak. Bu verileri sağlayamazsanız, müşteriniz kendi yasal yükümlülüğünü yerine getiremez.
  2. Rekabet Dezavantajı Riski: Diyelim ki verileri sağladınız veya sağlayamadınız. Her iki durumda da ticari riskler ortaya çıkıyor:
    • Senaryo 1: Veri Sağlayamazsanız: Eğer müşterinize güvenilir ve doğrulanmış emisyon verilerini sunamazsanız, AB sistemi ithalatçıya varsayılan ve genellikle yüksek kabul edilen bir karbon değeri üzerinden hesaplama yapacak. Bu durum, ithalatçının ödemesi gereken karbon bedelini (2026 sonrası) artıracak. İthalatçı bu ek maliyeti sineye çeker mi? Pek sanmıyorum. Büyük olasılıkla ya sizden fiyat indirimi isteyecek ya da daha kötüsü, işini kolaylaştıran, verilerini şeffafça sunan ve belki de daha düşük emisyonlu başka bir tedarikçiye (başka bir ülkeden veya AB içinden) yönelecektir.
    • Senaryo 2: Veri Sağladınız Ama Emisyonunuz Yüksekse: Eğer verilerinizi şeffafça sundunuz ancak üretim süreçleriniz nedeniyle ürününüzün karbon ayak izi AB ortalamalarının üzerindeyse, ithalatçının ödeyeceği karbon bedeli yine yüksek olacak. Bu durum, ürününüzün Avrupa pazarındaki raf fiyatını rakiplerinize göre artıracak. Sonuç yine aynı: Rekabet gücünüz azalacak, pazar payınız düşecek, siparişleriniz tehlikeye girecek.

Gördüğünüz gibi, SKDM size doğrudan bir fatura kesmiyor olabilir ama Avrupa pazarına açılan kapının anahtarını değiştiriyor. Artık sadece fiyat, kalite ve teslimat süresi değil, ürününüzün karbon ayak izi de rekabet gücünüzü belirleyen temel faktörlerden biri haline geliyor. Bu yüzden, “Bu ithalatçının sorunu” demek yerine, “Bu benim müşterimin çözmem gereken bir sorunu ve dolayısıyla benim sorunum” yaklaşımını benimsemek, ticari geleceğimiz için bir zorunluluktur.

Zaman Makinesi İlerliyor: Takvim ve Şu Anki Kapsamdaki Sektörler

Bu yeni döneme adapte olmak için önümüzde sonsuz bir zaman yok. SKDM süreci çoktan başladı ve takvim hızla işliyor:

  • 1 Ekim 2023 – 31 Aralık 2025: Geçiş Dönemi (Raporlama Fazı)
    • Bu dönemde, AB’deki ithalatçılar belirli sektörlerdeki ürünler için sizden aldıkları malların gömülü emisyonlarını üç ayda bir AB Komisyonu’na raporlamakla yükümlüler.
    • Şu anda herhangi bir mali yükümlülük (ödeme) yok.
    • Bu dönemin amacı, hem AB’nin hem de bizim gibi ihracatçı ülkelerdeki firmaların sisteme alışmasını sağlamak, veri toplama ve raporlama metodolojilerini test etmek ve 2026’da başlayacak tam uygulamaya zemini hazırlamak.
    • Ancak dikkat! Bu dönemde istenecek verilerin kapsamı ve detayı, 2026 sonrası istenecek verilerle büyük ölçüde aynı. Yani, “nasıl olsa ödeme yok” diye rahat davranmak yerine, bu dönemi veri toplama sistemlerinizi kurmak ve iyileştirmek için bir hazırlık ve öğrenme fırsatı olarak görmelisiniz.
  • 1 Ocak 2026 Sonrası: Tam Uygulama Dönemi (Mali Yükümlülük Başlıyor)
    • İşte kritik tarih bu! Bu tarihten itibaren ithalatçılar, raporladıkları emisyon miktarına karşılık gelen SKDM Sertifikalarını satın alıp AB yetkili makamına teslim etmek zorunda kalacaklar. Bu sertifikaların fiyatı, AB ETS sistemindeki haftalık ortalama karbon fiyatlarına endeksli olacak. Yani, karbonun bir maliyeti olacak ve bu maliyet doğrudan ithalat faturasına yansıyacak. İşte o zaman, emisyonlarını düşüremeyen veya doğru raporlayamayan ihracatçıların üzerindeki baskı katlanarak artacak.

Peki, Şu Anda Hangi Sektörler Mercek Altında?

AB, başlangıç aşamasında karbon kaçağı riskinin ve emisyon yoğunluğunun en yüksek olduğu 6 sektörü SKDM kapsamına aldı:

  1. Demir ve Çelik: İnşaat demirinden profillere, sacdan borulara, hatta vida, somun gibi daha işlenmiş bazı ürünlere kadar geniş bir yelpaze. (Elektrik ark ocaklı tesisler de, entegre tesisler de dahil).
  2. Alüminyum: Ham alüminyum (külçe, biyet) ve işlenmiş ürünler (levha, profil, tel, folyo, döküm ürünleri, hatta alüminyumdan yapılmış kapı-pencere kasaları gibi nihai ürünlere yakın mallar).
  3. Çimento: Klinker ve portland çimentosu gibi her türlü çimento.
  4. Gübre: Başta azotlu gübreler (amonyum nitrat, üre gibi) olmak üzere çeşitli mineral veya kimyasal gübreler ve bunların üretiminde kullanılan amonyak.
  5. Elektrik: Sınır ötesi elektrik ticareti. (Türkiye için şu an etkisi sınırlı).
  6. Hidrojen: Özellikle doğal gaz veya kömürden üretilen hidrojen.

Eğer KOBİ’niz bu sektörlerden birinde veya bu sektörlere girdi sağlayan bir alt sektörde faaliyet gösteriyorsa, SKDM sizin için acil ve öncelikli bir konudur. Vakit kaybetmeden ürünlerinizin GTİP (Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu) kodlarını AB’nin yayınladığı SKDM Tüzüğü Ek-I listesiyle karşılaştırarak hangi ürünlerinizin tam olarak kapsama girdiğini teyit etmeniz hayati önem taşıyor.

Buzdağının Görünmeyen Kısmı: 2026 Sonrası Kapsam Genişleyecek mi?

AB’nin niyeti ve çeşitli resmi belgelerdeki işaretler, SKDM kapsamının mevcut 6 sektörle sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Tam uygulama başladıktan sonra (muhtemelen 2026-2030 arası bir dönemde), AB ETS kapsamında olan ve karbon kaçağı riski taşıyan diğer sektörlerin de SKDM’ye dahil edilmesi kuvvetle muhtemel. Peki, hangi sektörler potansiyel aday?

  • Organik Kimyasallar ve Polimerler (Plastikler): Petrokimya ürünleri, temel plastikler (PE, PP, PVC vb.) ve bunlardan mamul ürünler.
  • Cam: Düz cam, şişe, kavanoz gibi ambalaj camları.
  • Seramik: Karo, sağlık gereçleri (vitrifiye) gibi ürünler.
  • Kağıt ve Karton: Özellikle ambalaj sektörüne yönelik ürünler.
  • Tekstil ve Hazır Giyim: Özellikle enerji yoğun prosesler içeren (boyama, apre gibi) ve sentetik elyaf üretimi gibi alanlar.

Eğer KOBİ’niz bu potansiyel aday sektörlerden birinde faaliyet gösteriyorsa, “şimdilik bize bir şey yok, bekleyelim görelim” demek en büyük hata olur. Çünkü sisteme sonradan dahil olmak, hazırlıksız yakalanmak anlamına gelir ve bu da pazar kaybı riskini katlar. Proaktif davranmak, yani şimdiden karbon ayak izinizi ölçmeye başlamak, azaltım potansiyelinizi belirlemek ve raporlama altyapınızı kurmak, gelecekte olası bir kapsama dahil olma durumunda size muazzam bir rekabet avantajı sağlayacaktır. Hatta şimdiden müşterilerinize “biz karbon ayak izimizi biliyoruz ve düşürmek için çalışıyoruz” mesajı vermek bile, sizi rakiplerinizden ayrıştırabilir.

Domino Etkisi: Sadece Sizin Değil, Tedarikçinizin Karbonu da Önemli!

SKDM sadece sizin fabrikanızın çatısından çıkan emisyonlara bakmıyor. Hesaplamalar, ürünün yaşam döngüsündeki belirli emisyonları da içerebiliyor. Özellikle “dolaylı emisyonlar” olarak adlandırılan, üretimde kullandığınız satın alınmış elektriğin üretiminden kaynaklanan emisyonlar şu anda raporlama kapsamında.

Daha da önemlisi, gelecekte (veya bazı metodolojilerde şimdiden) üretimde kullandığınız hammaddelerin ve ara malların karbon ayak izleri de hesaba katılabilir veya en azından müşterileriniz tarafından talep edilebilir hale gelebilir. Bu ne anlama geliyor?

  • Artık sadece kendi fabrikanızın verimliliğine değil, tedarik zincirinizin tamamının karbon performansına da dikkat etmeniz gerekecek.
  • Hammadde veya yarı mamul aldığınız tedarikçilerinizden emisyon verilerini istemeniz gerekebilir. Onların bu konuda hazırlıklı olup olmadığını sorgulamalısınız.
  • Eğer tedarikçileriniz yüksek karbonlu üretim yapıyorlarsa, bu durum sizin ürününüzün toplam karbon ayak izini de olumsuz etkileyecek ve sizi rekabette zorlayacaktır.
  • Bu nedenle, tedarikçilerinizle şimdiden konuşmaya başlamanız, onları SKDM konusunda bilgilendirmeniz ve belki de daha düşük karbonlu alternatifler sunan tedarikçilere yönelmeniz veya mevcut tedarikçilerinizle birlikte emisyon azaltma projeleri geliştirmeniz stratejik bir önem taşıyor. SKDM, sadece bir şirket meselesi değil, bir değer zinciri meselesidir.

Finansmana Erişim: Yeşil Dönüşüm Kredinin Yeni Anahtarı mı?

Tüm bu ölçümler, raporlamalar, belki yeni teknoloji yatırımları… “Bunlar hep ek maliyet, KOBİ olarak bunun altından nasıl kalkacağız?” diye endişelenmekte haklısınız. Evet, bu bir dönüşüm ve her dönüşüm gibi bunun da bir bedeli var. Ancak madalyonun bir de parlak yüzü var: Finansmana Erişim Kolaylığı.

Artık devir değişti. Hem Türkiye’deki bankalar hem de uluslararası bankalar, kalkınma ajansları ve yatırım fonları, artık sadece finansal tablolara bakarak karar vermiyor. Bir şirketin çevresel, sosyal ve yönetişim (kısaca ESG) performansı, yani ne kadar sürdürülebilir ve sorumlu bir iş modeli olduğu, finansman kararlarında giderek daha kritik bir rol oynuyor. SKDM’ye uyum ve karbon ayak izini yönetme çabalarınız, bu ESG performansının önemli bir parçası.

Peki bu sizin için ne anlama geliyor?

  • “Yeşil Krediler” ve Avantajlı Finansman: Birçok banka, enerji verimliliği yatırımları, yenilenebilir enerji projeleri (örneğin fabrikanızın çatısına güneş paneli kurmak), atık yönetimi sistemleri gibi “yeşil” projelere özel, daha düşük faizli veya daha uzun vadeli kredi imkanları sunuyor. Karbon ayak izinizi düşürmek için yapacağınız yatırımları bu tür kaynaklarla finanse etme olasılığınız yüksek. SKDM’ye hazırlık süreciniz, bu tür finansmanlara başvururken elinizi güçlendirecektir.
  • Yatırımcıların Gözdesi Olmak: Artık sadece “kar” odaklı yatırımcılar yok. Özellikle kurumsal yatırımcılar ve fonlar, paralarını yatıracakları şirketlerin ESG kriterlerine ne kadar uyumlu olduğuna büyük önem veriyor. Karbon ayak izini şeffaf bir şekilde raporlayan, iklim değişikliği risklerini yöneten ve sürdürülebilirliğe yatırım yapan KOBİ’ler, hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için daha çekici ve güvenilir bir profil çiziyor. Bu da gelecekte sermayeye erişiminizi kolaylaştırabilir.
  • Daha Düşük Risk Algısı: Bankalar kredi verirken risk analizi yapar. İklim değişikliği ve buna bağlı düzenlemeler (SKDM gibi), artık finansal riskler olarak kabul ediliyor. Bu düzenlemelere hazırlıksız yakalanan, yüksek karbonlu üretim yapan şirketler, bankalar tarafından daha riskli görülebilir. Tersine, bu riskleri öngörüp önlem alan, düşük karbonlu üretime geçiş yapan, SKDM’ye hazır olan şirketler ise daha dayanıklı ve güvenli olarak algılanacak, bu da kredi skorunuzu olumlu etkileyebilecektir.

Kısacası, SKDM’ye uyum sağlamak için yapacağınız harcamaları sadece bir gider kalemi olarak görmeyin. Bu, aynı zamanda şirketinizin finansal sağlığını güçlendirecek, kredibilitesini artıracak ve gelecekteki büyüme için gerekli finansmana erişimini kolaylaştıracak stratejik bir yatırım niteliği taşıyor. Yeşil dönüşüm, artık kredinin yeni anahtarlarından biri haline geliyor.

Sadece Avrupa mı? Hayır, Bu Küresel Bir Kasırga!

Belki “Biz sadece Avrupa’ya değil, başka ülkelere de ihracat yapıyoruz, bu sadece AB’nin bir derdi” diye düşünebilirsiniz. Ancak bu da eksik bir bakış açısı olur.

  • Takip Eden Ülkeler: AB, SKDM ile bir öncü rol üstlendi, ancak yalnız değil. İngiltere kendi karbon sınır vergisini (UK CBAM) geliştiriyor ve 2027’de uygulamaya koymayı planlıyor. Kanada ve ABD‘nin bazı eyaletleri de benzer mekanizmalar üzerinde çalışıyor. Yani, karbon fiyatlandırması ve sınır düzenlemeleri küresel bir trend haline geliyor. Bugün AB için yaptığınız hazırlık, yarın başka bir önemli pazar için de geçerli olabilir.
  • Büyük Markaların Talepleri: Devlet düzenlemelerinin ötesinde, bir de küresel markaların ve büyük perakendecilerin kendi tedarik zincirlerine yönelik artan baskısı var. Nike, IKEA, Unilever, H&M gibi devler, kendi iklim hedeflerine ulaşmak için tedarikçilerinden (yani potansiyel olarak sizden) karbon ayak izi verilerini talep ediyor, hatta belirli azaltım hedefleri koyuyorlar. Eğer bu büyük oyunculara mal satıyorsanız veya satmayı hedefliyorsanız, karbon performansınız yakında sözleşmelerinizin bir parçası haline gelebilir.

Dolayısıyla, SKDM’ye ve karbon yönetimine odaklanmak, sizi sadece AB pazarındaki zorluklara değil, değişen küresel ticaretin ve tedarik zincirlerinin yeni normlarına hazırlıyor. Bu, geleceğe yönelik bir dayanıklılık inşa etmek anlamına geliyor.

KOBİ CEO’su Olarak Şimdi Ne Yapmalısınız? Pratik Adım Adım Eylem Planı

Teoriyi anladık, riskleri ve fırsatları gördük. Peki, yarından tezi yok, masanıza oturup hangi adımları atmalısınız? İşte size özel, sadeleştirilmiş bir yol haritası:

  1. Farkındalık Yaratın ve Ekibinizi Kurun:
    • Bu konunun önemini şirket içinde herkese anlatın. Üretim müdürünüzden finans yöneticinize, ihracat sorumlunuzdan satın alma biriminize kadar herkesin bu süreçten haberdar olması ve sorumluluk alması gerekiyor.
    • Mümkünse, bu süreci yönetecek şirket içi bir “Yeşil Dönüşüm” veya “SKDM Uyum Ekibi” oluşturun.
  2. Durum Tespiti Yapın (Neredeyiz?):
    • Ürünlerinizi Tanımlayın: Hangi ürünleriniz AB’ye ihraç ediliyor? Bunların GTİP kodları nedir? Mevcut SKDM kapsamındaki sektörlerde misiniz (Demir-Çelik, Alüminyum, Çimento, Gübre, Hidrojen)? Potansiyel genişleme kapsamındaki sektörlerde misiniz (Kimya, Plastik, Seramik, Cam, Kağıt, Tekstil)?
    • Müşterilerinizle Konuşun: AB’deki ithalatçı müşterileriniz SKDM konusunda ne yapıyor? Sizden hangi verileri, ne zaman ve hangi formatta bekliyorlar? Bu diyalog hayati önem taşıyor.
  3. Karbon Ayak İzinizi Ölçün (Ne Kadar Salıyoruz?):
    • Bu, en kritik ve belki de en zorlu adım. Üretim süreçlerinizin ve tesisinizin sera gazı emisyonlarını hesaplamanız gerekiyor.
    • Nereden Başlamalı? En azından Kapsam 1 (doğrudan emisyonlar – örn. fabrikanızdaki yakıt tüketimi, üretim sürecinden kaynaklanan salımlar) ve Kapsam 2 (dolaylı emisyonlar – satın aldığınız elektriğin üretiminden kaynaklanan emisyonlar) emisyonlarınızı hesaplamakla başlayın. AB’nin SKDM için belirlediği metodolojileri (varsayılan değerler yerine gerçek veriler kullanmak her zaman daha avantajlıdır) takip etmeye çalışın.
    • Veri Toplama: Enerji faturalarınız (elektrik, doğal gaz, kömür vb.), yakıt tüketim kayıtlarınız, üretim miktarlarınız gibi verileri düzenli olarak toplamanız ve saklamanız gerekecek.
    • Uzman Desteği Alın: Karbon ayak izi hesaplama karmaşık olabilir. Uluslararası standartlara (ISO 14064, ISO 14067, GHG Protocol) uygun ve AB’nin kabul edeceği şekilde hesaplama yapmak için bu konuda uzmanlaşmış danışmanlık firmalarından, üniversitelerden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan veya Ticaret/Sanayi Odaları’nın ilgili birimlerinden destek almayı ciddi olarak düşünün. Başlangıçtaki bu yatırım, ileride yanlış hesaplamadan kaynaklanacak daha büyük maliyetleri önleyebilir.
    • Doğrulama: Hesapladığınız emisyon verilerinin güvenilirliğini artırmak ve AB nezdinde kabul görmesini sağlamak için akredite kuruluşlar tarafından doğrulanması gerekebilir. Bunu da planlarınıza dahil edin.
  4. Azaltım Fırsatlarını Belirleyin ve Harekete Geçin (Nasıl Azaltırız?):
    • Ayak izinizi öğrendikten sonra sıra onu küçültmeye geliyor. Nerelerde emisyon azaltma potansiyeliniz var?
    • Enerji Verimliliği: Genellikle en hızlı geri dönüş sağlayan alandır. Binalarınızda yalıtım, enerji verimli makine ve ekipman kullanımı, LED aydınlatmaya geçiş, basınçlı hava kaçaklarının önlenmesi gibi basit adımlar bile fark yaratabilir.
    • Yenilenebilir Enerji: Fabrikanızın çatısı uygunsa, güneş enerjisi panelleri (GES) kurmak, hem elektrik maliyetinizi düşürür hem de Kapsam 2 emisyonlarınızı önemli ölçüde azaltır. Yeşil enerji tarifelerine geçmek de bir seçenektir.
    • Süreç Optimizasyonu: Üretim süreçlerinizde hammadde verimliliğini artırmak, atıkları azaltmak, daha az karbon yoğun malzemeler kullanmak gibi iyileştirmeler yapın.
    • Tedarik Zinciri İşbirliği: Daha önce de belirttiğimiz gibi, tedarikçilerinizle konuşun. Daha düşük karbonlu hammadde veya hizmet sağlayanları tercih edin.
  5. İzleme, Raporlama ve İletişim Altyapısı Kurun:
    • Karbon ayak izi hesaplaması tek seferlik bir iş değil, sürekli bir süreçtir. Veri toplama, hesaplama ve raporlama için sistematik bir yapı kurun. Belki basit bir Excel tablosuyla başlayabilir, ileride özel yazılımlara geçebilirsiniz.
    • AB’nin kurduğu SKDM Geçiş Dönemi Sicili (Transitional Registry) üzerinden ithalatçıların nasıl raporlama yapacağını ve sizden hangi formatta veri isteyebileceğini öğrenin.
    • Yaptığınız çalışmaları ve elde ettiğiniz sonuçları (özellikle emisyon azaltım başarılarınızı) başta AB’deki müşterileriniz olmak üzere tüm paydaşlarınızla (bankalar, yatırımcılar, çalışanlar) düzenli olarak paylaşın. Bu, şeffaflık ve güvenilirlik sağlar.
  6. Teknolojik Yatırım ve İnovasyonu Planlayın:
    • Uzun vadede, daha köklü emisyon azaltımları için yeni ve daha temiz teknolojilere yatırım yapmanız gerekebilir. Bu konuda sektörünüzdeki gelişmeleri takip edin, Ar-Ge çalışmalarına (mümkünse) kaynak ayırın.
  7. İnsan Kaynağınızı Geliştirin:
    • Bu yeni süreçler, çalışanlarınızın da yeni bilgi ve becerilere sahip olmasını gerektirir. İlgili personelinize karbon hesaplama, raporlama, enerji verimliliği gibi konularda eğitimler aldırın. Şirket içinde bir sürdürülebilirlik kültürünün oluşmasını teşvik edin.

KOBİ’ler İçin Zorluklar ve Destek Mekanizmaları

Elbette, tüm bu süreçlerin KOBİ’ler için bazı zorlukları da beraberinde getireceğinin farkındayız:

  • Maliyet: Danışmanlık, doğrulama, teknoloji yatırımı gibi kalemler ek maliyet yaratabilir.
  • Teknik Uzmanlık: Karbon hesaplama ve raporlama teknik bilgi gerektirir.
  • Veri Erişimi: Özellikle tedarik zincirinden veri toplamak zor olabilir.
  • Farkındalık Eksikliği: Konunun önemi henüz yeterince anlaşılmamış olabilir.

Ancak bu zorluklar aşılmaz değildir. Unutmayın:

  • Devlet Destekleri: Ticaret Bakanlığı, KOSGEB, Kalkınma Ajansları gibi kurumların yeşil dönüşüm, enerji verimliliği ve karbon ayak izi hesaplama konularında KOBİ’lere yönelik destek ve teşvik programları bulunmaktadır veya geliştirilmektedir. Bunları yakından takip edin.
  • Sektörel Kuruluşlar: Üyesi olduğunuz Sanayi/Ticaret Odaları, İhracatçı Birlikleri ve sektörel dernekler bu konuda bilgilendirme ve destek çalışmaları yapmaktadır. Onlardan yardım isteyin.
  • Ölçeklenebilir Çözümler: Her KOBİ’nin hemen büyük teknoloji yatırımları yapması beklenmiyor. Küçük adımlarla başlayabilir, enerji verimliliği gibi düşük maliyetli ama yüksek etkili çözümlere öncelik verebilirsiniz.
  • İşbirliği: Diğer KOBİ’lerle veya tedarik zincirinizdeki firmalarla işbirliği yaparak maliyetleri paylaşabilir, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunabilirsiniz.

Sonuç: Geleceğe Uyum Sağlamak mı, Geride Kalmak mı? Seçim Sizin Ama Yalnız Değilsiniz!

Sevgili KOBİ Yöneticisi,

Gördüğünüz gibi, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Avrupa pazarında ve giderek küreselleşen ticarette iş yapmanın kurallarını temelden değiştiriyor. Bu, görmezden gelemeyeceğimiz, “başkasının sorunu” diyemeyeceğimiz kadar stratejik bir gelişme. Evet, bir adaptasyon süreci gerektiriyor, belki başlangıçta bazı adımlar karmaşık görünüyor.

Ancak resmin bütününe baktığımızda SKDM ve genel sürdürülebilirlik gündemi, KOBİ’ler için sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda muazzam bir dönüşüm ve modernizasyon fırsatı sunuyor. Karbon ayak izinizi ölçmek, azaltmak ve şeffaf bir şekilde yönetmek için atacağınız adımlar, sadece Avrupa’ya ihracatınızı güvence altına almakla kalmayacak, aynı zamanda:

  • Enerji ve kaynak maliyetlerinizi düşürecek,
  • Operasyonel verimliliğinizi artıracak,
  • Daha uygun koşullarda finansmana erişiminizi kolaylaştıracak,
  • Marka itibarınızı ve rekabet gücünüzü (hem yurt içinde hem yurt dışında) yükseltecek,
  • Sizi sadece bugünün değil, yarının küresel trendlerine hazırlayacak,
  • Ve en önemlisi, şirketinizin daha sürdürülebilir ve sorumlu bir geleceğe katkıda bulunmasını sağlayacaktır.

Peki, Bu Kapsamlı Dönüşüm Yolculuğuna Nereden Başlamalısınız? Bu Kadar Çok İşin Altından Nasıl Kalkacaksınız?

İşte iyi haber: Bu yolda yalnız değilsiniz! Tüm bu süreçleri sizin için basitleştiren, teknik detaylarda boğulmanızı engelleyen ve en önemlisi devlet desteklerinden faydalanmanızı sağlayan uzman çözümler mevcut.

Ben, Kenan Altun3pmetrics firmasında İş Geliştirme Danışmanı olarak görev yapıyorum. 3pmetrics olarak biz, tam da sizin gibi KOBİ’lerin yeşil dönüşüm yolculuğunda ihtiyaç duyduğu tüm adımları tek bir çatı altında sunmak için buradayız. Gelişmiş yazılım platformumuz, deneyimli danışman kadromuz ve uçtan uca hizmet anlayışımızla:

  • Karbon Ayak İzinizi (ISO 14064 & GHG Protocol) ve Su Ayak İzinizi (ISO 14046) uluslararası standartlarda hesaplıyor ve raporluyoruz.
  • Ürünlerinizin karbon ayak izini çıkarıyor, kritik SKDM Raporlarınızı hazırlıyoruz.
  • Şirketinizin mevcut Sürdürülebilirlik Durum (ESG Gap) Analizini yapıyor, Risk ve Fırsatları belirliyoruz.
  • Size özel Net Sıfır Karbon Yol Haritası ve kapsamlı Sürdürülebilirlik Yol Haritaları geliştiriyoruz.
  • Uluslararası (GRI) ve ulusal standartlara uygun Sürdürülebilirlik Raporlarınızı hazırlıyoruz.
  • Tedarik zincirinizin sürdürülebilirlik performansını analiz ediyor ve iyileştirme planları sunuyoruz.

Ve En Önemlisi: Maliyeti Dert Etmeyin!

Biliyoruz ki KOBİ’ler için en büyük engellerden biri maliyet. İşte bu noktada TÜBİTAK’ın 1831 Yeşil İnovasyon Teknoloji Mentörlük Programı devreye giriyor. 3pmetrics, TÜBİTAK tarafından yetkilendirilmiş onaylı bir Yeşil Mentör firmadır. Bu ne anlama geliyor?

Bizimle yürüteceğiniz yeşil dönüşüm çalışmalarının maliyeti 250.000 TL’ye kadar %90 oranında TÜBİTAK tarafından karşılanıyor! Yani, bu kritik dönüşümü sadece %10’luk bir maliyetle (artı KDV) gerçekleştirme imkanına sahipsiniz. Başvuru sürecinden projenin tamamlanmasına kadar tüm adımlarda 3pmetrics ekibi olarak yanınızdayız.

Üstelik, 3pmetrics ile çalışmaya başladığınızda, WWF Türkiye’nin Yeşil Ofis Projesi’nin teknik yürütücüsü olarak sunduğumuz ve 1000’den fazla yöneticinin katıldığı değerli Sürdürülebilirlik 101 Eğitimine de ücretsiz katılma hakkı kazanıyorsunuz!

Harekete Geçme Zamanı Şimdi!

Artık ertelemek için hiçbir sebep yok. Avrupa kapısındaki bu yeni anahtarı doğru kullanmak, rekabette öne geçmek, maliyetlerinizi düşürmek ve daha sürdürülebilir bir işletme olmak sizin elinizde.

Bu önemli adımı atmak, süreç hakkında daha detaylı bilgi almak ve TÜBİTAK desteğinden nasıl faydalanabileceğinizi öğrenmek için hemen benimle iletişime geçin!

Gelin, KOBİ’nizin yeşil dönüşüm yolculuğunu birlikte planlayalım ve şirketinizi geleceğe taşıyalım. Unutmayın, sürdürülebilir bir gelecek, bugünden atılan doğru adımlarla inşa edilir ve 3pmetrics bu adımları atarken sizin en güvenilir yol arkadaşınız olmaya hazır!

Saygılarımla,

Kenan Altun
İş Geliştirme Danışmanı
3pmetrics | Sürdürülebilir Gelecek İçin Çözümler